Kendini Yeniden Var Etmeyi Başarmış Bir Kent: Varşova
"Polonya’ya mutlaka gidin, başkent Varşova’yı, güzeller güzeli Krakow’u, küçük ve şirin Poznan’ı görün" diyerek iddialı bir cümleyle başlayayım. Siz bu iddiamı ciddiye alın, bana kulak verin ve inanın, pişman olmayacaksınız.
Tur şirketleri, ünlü gezi blogları, gezi dergileri zaman zaman "Avrupa’da mutlaka görülmesi gereken şehirler" başlığıyla çeşitli listeler yayınlarlar fakat nedense bu listelerde Polonya’nın şehirleri pek yer almaz. Bu listelerde Varşova ve Krakow’a büyük haksızlık yapılıyor, bilesiniz.
Biz liste dışına çıktık, Polonya için Selanik’ten atladık teyyareye önce Varşova’ya, oradan trenle Krakow’a ve son olarak da Poznan’a gittik. İyi ki gitmişiz, bu üç şehri gezerken her birinden ayrı ayrı keyif aldık. İlk durağımız Polonya’nın başkenti Varşova.
Turistlerin yoğun olarak ilgisini çeken dolayısıyla bizim de daha fazla vakit geçirdiğimiz bölge old town, yani eski şehir oldu. Polonya kurulduğu yıllardan itibaren pek çok işgale, savaşa uğramış ve bu yıkımlarla dolu tarihi unutturmamak için de uğraşıyor; açık hava fotoğraf sergilerinde, heykellerde, müzelerde savaşın hazin sonuçları gösterilmeye devam ediliyor.
İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından yerle bir edilen Varşova, savaş sonrası adeta küllerinden yeniden doğmuş. Savaşta yıkılan, zarar görmüş pek çok yapı 1950’li yıllardan itibaren aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiş. Binaları aslına uygun olarak yapmak için var olan fotoğrafları ve dökümanları kullanmışlar ve bence sonuç harika olmuş. Savaşa, onca kayıba ve acıya karşı, kendini yeniden var etmeyi başarmış bir kent Varşova. Bu gözle bakınca şehrin varoluşunda büyük mücadele, emek ve kararlılık var diyebiliriz.
Eski şehrin (old town) dışına çıktığınızda Varşova’nın başka bir yüzüyle karşılaşıyorsunuz: Büyük gökdelen tarzı binalar, Mc Donald’s gibi fast food zincirler, büyük alışveriş merkezleri, lüks restoranlar… Bir dönem komünizmle yönetilen şehir şimdiki görüntüsüyle bir hayli antikomünist ve Amerikancı.
Şimdi gelelim Varşova için plan yaparken işinize yarayacak bazı bilgilere: Varşova kışları soğuk geçen bir kent, bu yüzden donmadan rahat rahat gezmek için temmuz, ağustos ayları daha uygun. Biz 6 Ağustos - 25 Ağustos arasını Polonya’da geçirdik. Hava sıcaklığı gündüz 27-28 derecelerde seyretti 31 dereceyi gördüğümüz günler de oldu. Akşam saatlerinde sıcaklık 17-18 derecelere kadar indi.
Varşova’yı gezmek için 4-5 gün yeterli ancak daha detaylı gezeyim, parkların, güzel havanın, yemeklerin tadını çıkartayım derseniz, bizim gibi daha uzun da kalabilirsiniz. Biz 10 gün kaldık ve hiç sıkılmadan, telaşsız bir şekilde şehrin tadına vardık.
Otel, hostel, Airbnb gibi konaklama seçenekleri bolca mevcut. Konaklama için yer seçerken eski şehir (old town) ya da civarındaki semtlerde kalmanız, daha rahat hareket etmenizi ve zamandan tasarruf etmenizi sağlar.
Polonya, Avrupa Birliği ülkesi olmasına rağmen euro kullanmıyor. Ülkenin para birimi zloty. Euro bozdurmak için havaalanı ve şehrin pek çok yerinde döviz büroları var. Ayrıca hemen hemen her yerde kredi kartı geçiyor, döviz bozdururken zarar etmemek için genellikle kredi kartı kullanmanızı öneririz.
Avrupa’nın pek çok kentine göre yeme içme fiyatlarının uygun, müze girişlerinin ise pahalı olduğunu söyleyebilirim. Müzesine göre değişmekle birlikte müze girişleri 10-15 euro civarı. Aklınızda bulunsun, müzeleri ücretsiz gezebileceğiniz günler oluyor; gitmek istediğiniz müzelerin ücretsiz ziyaret günlerine önceden bakmayı unutmayın.
Varşova dümdüz bir şehir, tüm şehri yürüyerek gezmek mümkün. Şehrin her yerinde kocaman, harika parklar var. Sanırım en çok hayran olduğum şey de bu parkların varlığıydı. Temiz hava almak, serinlemek, şehrin gürültüsünden uzaklaşmak için arabaya binip kilometrelerce yol almanıza gerek yok. Mahallenizde, işe giderken yürüdüğünüz yol üzerinde, şehri gezerken illaki bir parka denk geliyorsunuz. Ayrıca şehrin hemen hemen her yerinde dinlenmeniz için banklar, serinlemeniz için fıskiye tarzı mekanizmalar var. Şehir içinde böylesi yaşam alanlarının varlığı, bizim sahip olmadığımız, başka ülkelerde görüp özendiğimiz bir durum. İnsanı ve doğayı birlikte önceleyen şehircilik anlayışını görünce yurdumun haline ve insanına üzülmekten kendimi alamıyorum. Belki de gezip görmenin tek acı yanı bu.
Eski şehir (old town) civarındaki tüm mekanlarda ingilizce konuşan insan sayısı yüksek. Eski şehir dışında kalan yerlerde ise pek ingilizce konuşulmuyor.
Avrupa’nın pek çok ülkesinin aksine pazar günleri marketler açık. Şehrin pek çok yerinde Top Market, Carrefour, Zabka gibi marketler var. Marketlerde sebze, meyve, ekmek, kruvasan gibi ürünler şahane ancak zeytin ve zeytin yağı bulmak zor 🙂
Şehir genel olarak oldukça güvenli hatta güvenlik önlemlerinin biraz abartıldığını düşündüğümüz zamanlar oldu. Şöyle ki, dışarıda yürürken ya da parkta otururken içki içildiğini hiç görmedik. Polonyalı bir arkadaşımız Polonya polisinin özellikle kamusal alanlarda içki içilmesini istemediğini ve müdahale ettiğini söyledi. Bazı bloglarda Praga gibi nehrin karşı tarafında (eski şehre göre karşı) yer alan semtlerin, özellikle akşam saatleri gezilmesinin önerilmediğini okuduk, ancak biz gezdik ve bu uyarıları abartılı bulduk.
Şehir içi ulaşım için otobüs ve metro mevcut. Taksiyle bir yerlere gitmek isterseniz Uber, Bolt, Free Now gibi uygulamaları kullanmanızı öneririm. Normal taksiler biraz İstanbul taksicilerine benziyor dersem, ne demek isteğimi hemen anlarsınız diye düşünüyorum:) Ayrıca bisiklet ya da elektrikli scooterlarda diğer ulaşım seçenekleri arasında.
Varşova’da Gezilecek Yerler
Varşova’da gezilecek yerleri anlatmaya en turistik ve en meşhur bölgesi olan eski şehirden değil, şehir merkezinden başlayıp sonu eski şehirde biten tarihi Krakowskie Przedmiescie caddesinden başlamak istiyorum.
Krakowskie Przedmiescie ve Nowy Swiat Caddeleri : Burada Nowy Swiat Caddesi kafanızı karıştırmasın, Krakowskie Przedmiescie Caddesi’nin başından dümdüz ilerlediğinizde Nowy Swiat Caddesiyle kesişirsiniz: Yani Krakowskie Przedmiescie ve Nowy Swıat Caddeleri birbinin devamı iki cadde ve bu caddelerin sonu eski şehre bağlanıyor. Bu uzun caddede boylu boyunca yürümek hem zevkli hem de cadde boyunca karşınıza çıkan binalar, kiliseler, heykellerle Varşova tarihinde kısa bir yolculuk yapmış oluyorsunuz.
Krakowskie Przedmiescie Caddesi ünlü Piyanist filminin bazı sahnelerinin de çekildiği Varşova’nın tüm tarihine tanıklık etmiş önemli bir cadde. Cadde üzerinde 19. yy'de yapılmış fakat İkinci Dünya Savaşı sırasında yıkıldığı için aslına uygun olarak yeniden inşaa edilmiş Polonya Bilimler Akademisi (Polska Akademia Nauk) bulunuyor. Akademinin önünde Nikolas Kopernik (Niklas Koppernigk, Lehçe: Mikolaj Kopernik) meşhur heykeli yer alıyor.
Krakowskie Przedmiescie üzerinde Varşova Üniversitesinin ana kampüsü ve çeşitli bölümleri de bulunuyor.
Caddenin meşhur kilisesi ise Holy Cross Church (Kosciol Swietego Krzyza): Bu kilisenin en büyük özelliği içinde Chopin’in kalbini muhafaza etmesi. Frédéric Chopin, 1849 yılında henüz 39 yaşındayken tüberküloz nedeniyle Paris’te hayatını kaybetmiş ve Père Lachaise mezarlığına defnedilmiş. Varşova’yı çok sevdiği ve her zaman çok özlediği bilinen Chopin’in kalbi, ablası tarafından naaşından çıkartılıp bir kavonuz içinde Varşova’ya getirilmiş. Frédéric Chopin’in kalbi Varşova Holy Cross Church (Kosciol Swietego Krzyza) kilisesinde, bir sütun içinde muhafaza ediliyor. Sütunu görüyorsunuz ama kalbi göremiyorsunuz.
Mimarisiyle beni büyüleyen Bristol Otel de yine Krakowskie Przedmiescie Caddesi üzerinde yer alıyor. 1898 yılında yapılan Bristol Otel, İkinci Dünya Savaşı’nda Alman generaller tarafından karargah olarak kullanılmış bu nedenle de yıkılmamış. Bombardımandan kurtulan nadir yapılardan biri olarak günümüze kadar gelmiş.
Bristol Otel’in bitişiğinde Polonya Cumhurbaşkanlığı Sarayı tüm ihtişamıyla arzı endam ediyor. Sarayın önünde Polonya’nın son prensi Józef Antoni Poniatowski’nin heykeli yer alıyor. Caddede ilerlemeye devam ettiğinizde Türkiye Cumhuriyeti Kültür Ateşeliğini, binası önünde asılı bayraktan hemen farkedebilirsiniz :) Biraz daha ilerlediğinizde karşınıza etrafı çiçeklerle bezeli Adam Bernard Mickiewicz heykeli çıkacak. Polonya’nın en önemli şairlerinden sayılan Adam Bernard Mickiewicz 26 Kasım 1855’de İstanbul’da hayatını kaybetmiş. Polonya’da milli kahraman olarak anılan şairin heykeline sadece Varşova’da değil Polonya’nın başka şehirlerindeki meydanlarda da rastlayabilirsiniz. Artık yavaş yavaş eski şehre geldiniz.
Eski şehirde iki meydan var; biri Eski Şehir Pazar Meydanı (Rynek Starego Miasta w Warszawie) diğeri ise Kale Meydanı (Plac Zamkowy, Warszawa)
Stare Miasto - Eski Şehir - Old Town: UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan yapıların çoğu İkinci Dünya Savaşı’nda yıkılmış. Buradaki yapılar savaştan sonra aslına uygun olarak yeniden yapılmış. Meydanın etrafında Kafeler ve restoranlar bulunuyor. Meydanın tam ortasında ise heykeltraş Konstantin Hegel tarafından yapılan Syrena Deniz Kızı heykeli bulunuyor. Varşova’nın simgesi haline gelen bu heykelin önünde sürekli fotoğraf çektiren birileri oluyor. Heykelin Varşova’ya çok yakıştığının altını çizmek isterim.
St Paul Katedrali: Eski şehrin içinde yer alan St. Paul Katedrali, Varşova'nın en önemli dini yapılarından biri. Mosavian Gotik mimari tarzı ile inşa edilmiş olan katedral, bu özelliği ile diğer kiliselerden farklı. Katedralin dış cephesi gösterişli olsa da içeriye girdiğinizde oldukça sade bir mimariyle karşılaşıyorsunuz.
Varşova Kale Meydanı (Plac Zamkowy): Meydanda pek çok kafe, hediyelik eşya dükkanları bulunuyor ayrıca Sigismund III Sütunu ve Kraliyet Kalesi de yine bu meydanda yer alıyor.
Sigusmund Sütunu: Sütunun üstünde Kral III. Zygmunt Wasa heykeli yer alıyor. Kral Zygmunt Varşova’yı başkent ilan eden kralmış. Sütunun yüksekliği 35 metre civarında. Kralın heykeli 1644 yılında yapılmış ancak İkinci Dünya Savaşında yıkılan heykelin yerine yenisi 1949'da yeniden konulmuş. Heykelde kral bir elinde kılıç, bir elinde haçla tasvir edilmiş.
Varşova Kraliyet Kalesi (Zamek Krolewski): Eski şehrin tam kalbinde yer alan Varşova Kraliyet Kalesi 13. yy'de yapılmış. Kraliyet Kalesi’nin yer aldığı eski şehir ve kale 1980 yılında UNESCO tarafından dünya kültür mirası listesine alınmış. Sarayın içinde kraliyet ailesi mensuplarının odaları, kullandıkları eşyalar, tablolar bulunuyor. Gezmesi oldukça keyifli.
Barbakan (The Warsaw Barbican) (Barbakan Warszawski): Barbakan (Barbican) yarım daire şeklinde karakol demekmiş. Barbican etrafında; tablolar satan sokak sanatçıları ve bir zamanlar Varşova'yı çevreleyen tarihi surlar bulunuyor. Surların içinde gezerken Kral III. Sigismund’a adanan Zegar Zygmunta – Sigismund’s Clock’u atlamayın. Ayrıca İkinci Dünya Savaşı’nın çocuk askerlerine adanmış Mały Powstaniec (Küçük Asi) anıtını da yine burada görebilirsiniz.
Varşavo Yeni Şehir (Nowe Miasto Warsaw): Barbican ve şehir surlarının hemen kuzeyindeki bölge, Yeni Şehir yani Nowe Miasto. Adına aldanıp buranın Varşova’nın daha modern bir bölgesi olduğunu düşünmeyin. Yeni Şehir de hemen eski şehrin yöresinde. Yeni Şehirin hikayesi 15. yüzyıla dayanıyor. Tatlı, küçük bir meydanı var. Gezmesi keyifli sokakları, oturması güzel kafeleri insanı mutlu ediyor. Ayrıca yine Yeni Şehir içinde dünyaca ünlü iki nobel ödülüne sahip fizikçi ve kimyager Madam Curie’nin doğduğu evi ve elinde Nobel ödülüyle resmedilmiş heykelini ziyaret edebilirsiniz.
Maria Skłodowska Curie Müzesi: Yeni Şehire gitmişken gezmenizi önereceğim müzedir. Madam Curie aslen Polonyalı fakat Fransa’da eğitim aldığı ve Fransız biriyle evlendiği için kendisi çoğunlukla Fransız sanılıyor. Dünyaca ünlü bu bilim kadınının doğduğu ev müze haline getirilmiş. Müzede; hayat hikayesi, kullandığı eşyalar sergileniyor. Küçük bir müze fakat Madam Curie hakkında bilgi sahibi olmanızı sağlıyor.
Kültür ve Bilim Sarayı (Palace of Culture and Science): Varşova’nın üzerinde en çok konuşulan binası burası olabilir. Sovyetler Birliği döneminde, Sovyet bir mimar tarafından yapılan binanın adı aslında Stalin’miş. Komünizme dair her şeyi silmek isteyen Polonya, bir ara bu güzelim binayı yıkmayı bile düşünmüş. Bunu yapamayınca binanın ihtişamını gölgelemek için etrafını gökdelenlerle kuşatmış ve binaya anlamsız eklemeler yapmış. Bina vakti zamanında Polonya’nın en yüksek binasıymış, hâlen öyle mi emin değilim.
Kültür ve Bilim Sarayı’nın içinde tiyatro, sinema, kütüphane, spor kulübü, üniversite gibi yapılar da var. Yani aslında bina adına uygun olarak hizmet veriyor. Binanın 30. katında bir de seyir terası var, bilet alıp Varşova’yı tepeden izleyebilirsiniz.
Varşova Ayaklanma Anıtı: 1 Ağustos 1944 tarihinde başlayıp 63 gün süren Varşova Ayaklanması 2. Dünya Savaşı tarihinin en büyük özgürlük hareketi olmuş. 50 bine yakın isyancı 1939'dan beri Almanlar tarafından işgal altında olan başkent Varşova için savaşmış. Adalet sarayı önünde yer alan ayaklanma anıtı bu ayaklanmada yer alan askerler için yapılmış.
Varşova Ayaklanması Müzesi (Warsaw Uprising Museum): Varşova Ayaklanması Müzesinde ayaklanmanın tarihi, fotoğrafları, film arşivleri ve ses kayıtları yer alıyor. Ayrıca müzede liberator B-24J bombardıman uçağının bir kopyası da bulunuyor. Ayaklanma Müzesi güzeldi ama gezmeseydik de olurdu diye düşündüğümüz bir müze oldu.
Meçhul Asker Mezarı (Tomb of the Unknown Soldier): Savaşta ölen ve kimlikleri bilinmeyen askerlerin anısına yapılmış bir anıt. Anıtın başında 24 saat Polonya askeri nöbet tutuyor ve anıtta sürekli yanan bir ateş bulunuyor.
Polin Müzesi (Polin Museum of the History of Polish Jews): Müze üst üste en iyi müze ödülleri almış. Müzede Yahudilerin özellikle Polonya Yahudilerinin tarihi, yaşamları, kültürleri anlatılıyor. Müzecilik anlayışı bakımından etkileyici bir müze olsa da gitmeseydik de olurdu diye düşündüğüm bir başka müze de Polin Müzesi oldu.
Varşova Üniversitesi Kütüphanesi (The University of Warsaw Library) (Biblioteka Uniwersytecka w Warszawie, BUW): Kütüphane son derece etkileyici bir mimariye sahip. Kütüphane binasının dış duvarları sarmaşıklarla sarılmış, aynı zamanda duvarların üstünde matematiksel formüller, müzik notaları, farklı alfabelerde ünlü alıntılar yer alıyor. Bana göre kütüphanenin en etkileyici bölümü ise çatısı.
Çatı deyip geçmeyin, Varşova Üniversitesi Kütüphanesi çatısında 1 hektarlık botanik bahçe bulunuyor. Çatı bahçesi, peyzaj mimarı Irena Bajerska tarafından tasarlanmış. Botanik bahçede farklı bölümler var; bu farklı bölümler patikalar, köprüler ve pergolalarla birbirine bağlanmış. Çatı bahçesinden Vistula Nehri ve Varşova şehrinin panoramik manzarası izlenebiliyor. Kütüphanenin çatısı halka açık, yani ücretsiz olarak gezebilirsiniz. Ben bahçeye kelimenin tam anlamıyla hayran oldum, Varşova’ya yolunuz düşerse bu şahane bahçeyi görmeden dönmeyin.
Varşova Ulusal Müzesi: Polonya kültürü ve tarihi hakkında bilgi edinebileceğiniz bir müze burası. 1862 yılında kurulan müze, Polonya’nın en eski sanat müzesi olarak biliniyor. Varşova Ulusal Müzesi’nde Antik Orta Çağ sanatı eserleri, yabancı ve Polonya’lı ressamlara ait tablolar, Polonya dekoratif sanatı eserleri bulunuyor. Biz bu müzeyi çok sevdik, görmenizi tavsiye ederiz. Bu müzeye fazla zaman ayırmanızı öneririz, çok fazla eser var ve gezmesi uzun sürüyor.
Frederick Chopin Müzesi: Müze, Frederic Chopin’in 200. doğum yılı dolayısıyla 2010 yılında açılmış. Chopin’in muhteşem ezgileri eşliğinde gezdiğim müzeden çok büyük keyif aldım. Müzede, sanatçının kullandığı piyanolar, hayatı hakkında bilgiler, kişisel eşyaları, çalışmaları sergileniyor. Müzenin alt katında bulunan bölümde yer alan kabinlerde eserlerinden bazı bölümler dinleyebilirsiniz. Frederick Chopin Müzesi’nin şimdiye kadar gördüğüm en iyi Biyografi müzesi olduğunu söyleyebilirim.
Sakson Bahçeleri Varşova (The Saxon Garden (Polish: Ogród Saski): Meçhul Asker Mezarının hemen arkası Saski Parkı. Şehrin tam göbeğinde, eski şehrin yamacındaki bu park dinlenmek için harika bir yer. Parkın içinde heykeller, çeşmeler, kahve satan küçük bir büfe mevcut.
Lazienki Park (Kraliyet Hamamları Parkı) (Lehçe : Park Łazienkowski, Łazienki Królewskie): 76 hektarlık bir alan üzerinde kurulu olan Lazienki Park Varşova’nın en büyük parkı. Parkın her köşesi ayrı güzel. Lazienki Park adeta doğayla sanatın, tarihin, mimarinin birleştiği bir cennet gibi. Parkta çok güzel kafeler de var. İster bir bankta ister bir kafede ister bir sarayın bahçesinde saatlerce vakit geçirebilirsiniz. Parkta Chopin’e ait bir anıt da bulunuyor.
Cuma günleri parkın içindeki tüm sarayları ücretsiz olarak gezebilirsiniz. Benim gördüklerim şöyle; Adadaki Saray (The Palace on the Isle), Eski Turunçgiller Bahçesi (Old Orangery), Myślewicki Sarayı, White Pavillon, Myślewicki Sarayı.
Varşova Powisle Bölgesi: Varşova Üniversitesi’nin hemen arkasında yer alan nehir boyunca devam eden bölge. Kopernik Bilim Müzesi de Powisle’de yer alıyor.
Kopernik Bilim Müzesini biz gezemedik çünkü bilet bulamadık. Turistler tarafından oldukça rağbet gören müzeyi gezmek istiyorsanız, biletinizi önceden online olarak almanızı tavsiye ederiz.
Powisle bölgesinin bir diğer çekim merkezi ise Food Hall Elektrownia Powiśle adındaki yemek alanı. Pek çok barın ve restoranın olduğu yapıda alt ve üst katlar alış veriş merkezi. Eski bir elektrik fabrikasından dönüştürülmüş food hall hem tursitlerin hem de Varşova’lıların çekim merkezi.
Vistula Nehri (Vistül, Lehçe: Wisła): Polonya’nın en uzun nehiri olan Vistula Nehri Varşova’yı doğu ve batı olmak üzere ikiye ayırıyor. Nehrin etrafında yürüyüş yapabilir, bir şeyler yiyip içebilir, dinlenebilirsiniz hatta dilerseniz Vistula Nehri’nin kumlu plajlarında güneşlenebilirsiniz. Vistula üzerindeki köprüden nefis günbatımı izleyebilirsiniz.
Varşova Yeme-İçme
Polonya özellikle mantı, çorba, et seviyorsanız tam bir yeme içme cenneti. Varşova’da yemek yediğimiz bazı restoranlar şu şekilde:
Bar Mlecznys (Türkçe karşılığı Süt Barı): 1896 yılında Polonyalı bir mandıracı tarafından açılan bu lokantalarda başlarda pek çok mandıra ürünü bulunuyormuş; ismini mandıra ürünlerinden almış. Şehrin pek çok yerinde bulunan Bar Mlecznys (Süt Barı) aslında bizim esnaf lokantası ayarındaki lokantalara verilen isim. Bar Mlecznys’lerde oldukça uygun fiyata Polonya yemekleri yiyebilirsiniz. Özellikle placzki ziemnecany (patates mücveri) yemenizi öneririm.
Zapiecek Restoranları: Zapiecek Varşova’nın pek çok yerinde şubesi bulunan bir restoran zincirinin adı. Zapiecek’lerde geleneksel Polonya yemeklerini tadabilirsiniz. Özellikle pierogi (polonya mantısı) bolca yiyin. Pierogi haşlanmış ve kızartılmış olarak sunuluyor. Ayrıca etli ve etsiz olmak üzere pek çok çeşidi bulunuyor. Pierogi’yi yanında sour cream ile yemenizi tavsiye ederim.
Zapiecek’de çok çeşitli çorbalar da mevcut, en meşhur çorbaları da Żurek. İçi oyulmuş yuvarlak bir ekmek içinde servis edilen Żurek’in içinde; et suyu, yumurta ve sosis bulunuyor. Sadece
bu çorbayla doyabilirsiniz. Biz bu meşhur çorbanın en çok ekmeğini yani servis edilme şeklini sevdik. Tadını çok sevdiğimiz söylenemez.
Cafe Trakt: Krakowskie caddesi üzerinde yer alan bu cafe-restoranda Polonya’nın sokak lezzetlerini tadabilirsiniz. Zapiekanka adını verdikleri meşhur sandviçi burada denedik. Zapiekanka uzun bir baget ekmeğinin üzerine peynir, sosis, mantar gibi malzemeler koyup fırınladıkları bir sandviç. Dilerseniz üstüne ketçap ve mayonez de koydurabilirsiniz. Oldukça doyurucu olan Zapienkanka aynı zamanda ucuz da 🙂
GOŚCINIEC Polskie Pierogi: Polonya yemekleri yapan bir başka restoran Gosciniec. Önünde genelde sıra oluyor ama bekleme süresi uzun olmuyor. Burada Bigos, Avcı Güveci olarak bilinen yemekten yedik. Bigos’un içinde lahana, et, sosis ve mantar bulunuyor. Denemenizi tavsiye ederim. Domuz yemiyorsanız içindeki etin ne olduğunu mutlaka sorun çünkü Bigos içinde genellikle domuz eti oluyor.
Nocny Market: Varşova’nın eski merkezi tren istasyonu içinde yer alan bir yeme-içme alanı. Sadece Polonya mutfağı değil, çeşitli dünya mutfaklarından da sokak lezzetleri sunan Nocny Market, özellikle akşamları çok rağbet gören yerlerden biri. Eski bir tren istasyonu içinde yer alması, asya mutfağından, latin ve uzak doğu mutfağına kadar pek çok yemek seçeneği sunması ve barlarıyla Nocny Market değişik ve keyifli bir yer, gitmenizi tavsiye ederim.
Bodrum Restoran: Polonya’da bir Türk restoranı. Klasik Türk kahvaltısından lahmacun ve kebaplara kadar tüm lezzetleri bulabileceğiniz bir restoran. Tahmin edeceğiniz üzere sahipleri Türk. Polonya’da memleket yemeği özlerseniz gönül rahatlığıyla gidip burada alıştığınız lezzetleri yiyebilirsiniz.
Lviv Croissants: Savaştan önce Ukray’na Lviv’e gitme şansımız olmuştu. Lviv’de arkadaşlarımla çok güzel bir tatil yapmıştık. Şahane sokakları, mimarisi, yemekleri ve havasıyla Lviv, en güzel tatil anılarımın içinde yer alıyor. Umarım bu manasız savaş bir an önce biter ve Lviv eski güzel günlerine kavuşur. Lviv’de yediğim kruvasanların tadı halen damağımdayken Varşova’da Lviv Croissants’a rastlamak beni çok mutlu etti. Pek çok kruvasan çeşidinin yer aldığı mekanda kahve içip kruvasan yiyin, pişman olmayacaksınız.
Wrzenie Świata: Polonya’da en çok zaman geçirdiğimiz mekan burası oldu. Bodrum Restoran’ın hemen arkasında yer alan kafe; dinlenmek, çalışmak, güzel kahve içip, tatlı yemek için harika bir alternatif. LGBTİ dostu olan kafede Polonyalılarla içiçe olma imkanınız da oluyor.