Aşık Olduğumuz Şehirde Zamansız Bir Yolculuk: Krakow
Varşova yazımızı okuyanlar, Varşova’yı ne kadar sevdiğimizi bilir. Evet, Varşova’yı çok sevdik fakat Krakow’a âşık olduk.
Bu şehir, insanı gezerken hem hafif hem düşünceli hissettiren tuhaf bir dengeye sahip. Bir yanda taş sokaklar, gotik kuleler, kiliseler, Ortaçağ’dan kalma bir meydan… Diğer yanda savaşın izleri, soykırımın ağırlığı ve bugünün genç, dinamik yüzü. Krakow geçmişiyle barışmış ama onu unutmamış bir şehir gibi.
Yaklaşık 900 bin nüfuslu bu eski başkent, Polonya’nın kültürel kalbi sayılıyor. Yüzyıllar boyunca krallara ev sahipliği yapmış, Nazi işgali altında derin yaralar almış ama kimliğini korumayı başarmış. Bugün UNESCO Dünya Mirası listesindeki tarihi merkezinde dolaşırken, zamanın çok da düz bir çizgi olmadığını hissediyorsunuz.
Krakow’a adım attığınızda önce Planty Park karşılıyor sizi: tarihi merkezi çember gibi saran yemyeşil bir halka. Sonra meydan çıkıyor karşınıza, Rynek Główny, Avrupa’nın en büyüklerinden. Bu geniş meydanda Varşova'dan sonra burada da karşımıza çıkan ünlü Polonyalı şair Adam Bernard Mickiewicz’in heykelini görmek bizi ayrıca gülümsetti. Meydanın hemen köşesinde, farklı yükseklikteki kuleleriyle tüm ihtişamıyla yükselen St. Mary Bazilikası ise adeta şehrin siluetine damga vurmuş. İçerideki ahşap sunak ve detaylı işlemeler gerçekten nefes kesici.
Cloth Hall’un kemerlerinden geçip, Wawel Kalesi’nin yokuşuna yöneliyorsunuz. Burası sadece bir kale değil, aynı zamanda Polonya krallarının ikametgâhı ve Polonya tarihinin kalbi. Kalenin içindeki katedrale ve ejderha heykeline uğramayı unutmayın!
Ardından Kazimierz’e geçiyoruz; burası Krakow’un eski Yahudi mahallesi. Geçmişle bugünün yan yana nasıl durduğunu en iyi burada görüyorsunuz. Sokaklarında dolaşırken sinagoglar, butik dükkanlar, kafeler ve duvar resimleri iç içe geçmiş durumda. Buranın kendine özgü bir atmosferi var.
Eğer isterseniz, şehir dışındaki Wieliczka Tuz Madeni gibi yerin derinliklerine inip bambaşka bir dünyaya adım atabiliyorsunuz — ama biz açıkçası o kadar derine inmeyi tercih etmedik.
Auschwitz–Birkenau Toplama Kampları ise şehir merkezinden yaklaşık 1 saat uzaklıkta. Gitmek kolay değil ama bazen bakmak, kaçmaktan daha iyi geliyor insana. Bu deneyim, insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından biriyle yüzleşmek ve geçmişi asla unutmamanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamak demek.
Ve elbette, geleneksel mutfağın ağırkanlı ama tatlı sürprizleri var: pierogi (çeşitli iç harçlarıyla mutlaka denemeniz gereken mantı benzeri lezzet), doyurucu żurek çorbası ve hafif ama lezzetli haşhaşlı kekler… Hâlâ zaman zaman bir tanesinin tadı damağımızda beliriveriyor.
Krakow küçük bir şehir ama yaşattıkları hiç de küçük değil. Bizim gözümüzden, bizim adımlarımızla dolaşmak isterseniz buyurun, başlayalım.
Geçen yıl, 25–29 Ağustos 2024 tarihleri arasında, tam beş gün boyunca Krakow’daydık. Yetti mi? Tabii ki hayır. Hiç ayrılmak istemedik; kalbimizi orada bıraktık. Sezen Aksu’ya da buradan selamlarımızı gönderelim.
Krakow’a Nasıl Gidilir?
Biz Krakow’a Varşova’dan trenle geldik. Intercity trenleriyle yolculuk yaklaşık 2,5 saat sürüyor. Banliyö trenleri de var, ama onların süresi 5 saate kadar çıkabiliyor. Eğer siz de trenle geçmeyi düşünüyorsanız, bilet alırken tren tipi ve varış süresine dikkat etmenizi öneririz.
Konaklama
Krakow’da konaklamayı Airbnb üzerinden yaptık. Evin konumu gerçekten harikaydı, ev sahibi de çok ilgiliydi ve sorunlarımızı çözmek için elinden geleni yaptı. Fakat evin içini pek beğenmediğimiz için burada adını paylaşmayacağım. Lokasyon önemliyse iyi bir seçim olabilir, ancak konfor arayanlara çok önermem. Kaldığımız ev Krupnicza sokağında, eski şehire yürüyerek 7-8 dakikalık bir mesade yer alıyordu.
Krakow’da Gezilecek Yerler
Rynek Główny – Eski Şehir Meydanı
(Main Market Square, Lehçesiyle Rynek Główny)
Krakow’un kalbi burası. Avrupa’nın en büyük Orta Çağ meydanlarından biri olan Rynek Główny, sokak sanatçıları, kafeler, tarihi yapılar ve etkileyici atmosferiyle büyüleyici bir alan. Meydanın çevresindeki her bir yapı ise başlı başına birer keşif sebebi.
St. Mary Bazilikası
(St. Mary’s Basilica, Bazylika Mariacka)
Meydanın doğu ucunda yükselen bu gotik kilise, kırmızı tuğlaları ve asimetrik kuleleriyle dikkat çeker. Kulelerden biri uzun, biri kısa. Neden mi?
Bir efsaneye göre, kuleleri yapan iki kardeşten biri, diğerinden daha yavaş ilerlediğini fark edince kıskançlığa kapılır ve ağabeyini öldürür. İnşaatı bitirdiğinde ise vicdan azabına dayanamaz ve yaptığı kuleden atlayarak hayatına son verir. Meydandaki Sukiennice (Cloth Hall) girişinde asılı duran büyük demir bıçak, işte bu trajedinin simgesidir.
Ancak bu bazilika sadece bir efsane değil, aynı zamanda bir gelenek de barındırır.
Her saat başı kilisenin uzun kulesinden bir trompetçi Hejnal Mariacki melodisini çalar. Melodi tam ortasında ani bir şekilde kesilir. Bunun sebebi, 13. yüzyılda Moğol saldırısı sırasında şehri uyarmak isteyen bir nöbetçinin, tam bu ezgiyi çalarken boğazına saplanan okla öldürülmesidir. Bu gelenek hâlâ yaşatılmaktadır.
Sukiennice – Cloth Hall
(Sukiennice, İngilizcesi: Cloth Hall)
Meydanın tam ortasında yer alan bu yapı, Krakow’un yüzyıllardır süren ticari ve sosyal merkezidir. Benim için burası biraz Kapalıçarşı, biraz da Mısır Çarşısı gibi; ama Orta Avrupa’ya özgü bir ruhla. Orta Çağ’da burada ipekler, baharatlar ve tuz satılırmış. Rönesans döneminde yeniden inşa edilmiş ve o zamandan beri zarafetini korumuş. İçeri adım attığınızda tahta tezgâhlarda sergilenen el yapımı Polonya seramikleri, amber taşlı kolyeler, tahta kuklalar ve geleneksel oymalı kutular sizi zamanda bir yolculuğa çıkarır.
Ayrıca dikkatli bakarsanız, iç kemerlerin üst kısmında tarihi Polonya şehirlerinin isimleri ve armaları yer alır: Lwów, Gdańsk, Poznań, Toruń, Wilno... ve daha niceleri. Bu detay, sadece bir süsleme değil; Krakow’un diğer şehirlerle olan kültürel ve ekonomik bağlarına da bir selamdır.
Binanın üst katında, Polonya Ulusal Müzesi’ne bağlı 19. Yüzyıl Polonya Sanatı Galerisi (Galeria Sztuki Polskiej XIX Wieku) bulunur. Sanatseverler için gizli bir cennettir.
Eros Bendato - Bound Eros (Bağlanmış Eros)
Krakow’un Eski Şehir Meydanı’nda ters yatmış gibi görünen büyük demirden yapılmış bir baş heykeli, Polonyalı sanatçı Igor Mitoraj’a ait. Eserin adı “Eros Bendato” (Bağlanmış Eros). Yaklaşık 2000’lerden beri meydanda yer alıyor. Heykel, aşk tanrısı Eros’un bağlanmış yüzüyle insanın kırılganlığını ve içsel çatışmalarını simgeliyor. Hem etkileyici hem düşündürücü bu modern sanat eseri, Krakow’un tarihine farklı bir hava katıyor.
Town Hall Tower – Belediye Kulesi
(Wieża Ratuszowa w Krakowie)
Meydanın batısında yükselen bu kule, bir zamanlar büyük bir belediye binasına bağlıymış. Binanın kendisi yıkılmış olsa da, bu gotik kule ayakta kalmayı başarmış.
İçine girip yukarı çıktığınızda, Krakow’un çatıları ve Rynek Główny’nin ritmi ayaklarınızın altına serilir.
St. Adalbert Kilisesi
(Kościół św. Wojciecha, İngilizcesi: Church of St. Adalbert)
Meydanın güneydoğusunda, kalabalığın ortasında fark edilmeden duran küçük ama tarihi değeri büyük bir kilisedir.
Bin yılı aşkın geçmişiyle, Krakow’un Hristiyanlaşma sürecinde önemli bir rol oynamıştır.
Rynek Główny’nin Dışına Çıkalım: Krakow’un Diğer Güzellikleri
Eski şehir meydanı elbette Krakow’un kalbi… ama şehir sadece bu kalpten ibaret değil. Çevresi de en az meydan kadar büyüleyici. İşte Krakow’da meydanın dışına çıktığınızda görmeniz gereken yerler:
Planty Park: Şehri Sarıp Sarmalayan Yeşil Kuşak
Eski şehir surlarının yıkıldığı alana kurulan Planty Park, Krakow’un nefes borusu gibi. Şehri çepeçevre saran bu park yaklaşık 4 kilometrelik bir yürüyüş yolu sunuyor. Burada yürürken dev ağaçların gölgesinde oturan insanlar, kitap okuyan gençler, bisikletliler ve köpek gezdiren Krakowlular size eşlik ediyor. Yorulduğunuzda bir bankta oturun, bir simit alın (evet, Krakow’un "obwarzanek" adı verilen meşhur sokak simitleri!) ve şehri seyredin. Sessiz bir huzur gibi.
Krakow Barbacan
Krakow Barbacan, Polonya’nın Krakow kentinde yer alan etkileyici bir Orta Çağ savunma yapısıdır. 15. yüzyılda inşa edilen bu yuvarlak burç, şehri düşman saldırılarına karşı korumak amacıyla yapılmıştır. Kalın duvarları, mazgalları ve yedi kuleyle donatılmış yapısı, döneminin askeri mimarisinin en iyi örneklerinden biridir.
Wawel Kalesi (Zamek Królewski na Wawelu)
Vistül Nehri’nin kıyısında yükselen Wawel Kalesi, Krakow’un en ikonik yapılarından biridir. Yüzyıllar boyunca Polonya krallarına ev sahipliği yapmış bu kale kompleksi, Gotik, Rönesans ve Barok mimarinin karışımıyla adeta bir zaman kapsülü gibidir.
Kale içinde gezebileceğiniz bölümler arasında Kraliyet Dairesi, Silah Koleksiyonu, Wawel Katedrali ve biraz gizemli bir alan olan Ejderha Mağarası (Smocza Jama) vardır.
Buradaki en dikkat çekici sembollerden biri de, Vistül Nehri kıyısında yer alan ejderha heykelidir. Efsaneye göre, Krakow’a musallat olan korkunç bir ejderha bu mağarada yaşarmış. Cesur bir demirci ustası, ejderhayı kandırmak için içine kükürt doldurduğu bir kuzuyu mağaraya bırakmış. Ejderha kuzuyu yedikten sonra susuzluktan patlamış.
Bugün mağaranın çıkışındaki ejderha heykeli, belirli aralıklarla ağzından ateş püskürtüyor ve bu gösteri hem çocukları hem yetişkinleri büyülüyor. Biz, ağzından ara ara ateşler saçan bu ejderha heykeli önünde Kahlesi ruhuna dua edip Game of Thrones’a selam çaktık.
Kaleye giriş bazı bölümler için ücretsizdir, ancak müze bölümlerine giriş ücretlidir. Biletleri kale girişinden veya resmi web sitesinden almak mümkündür.
Vistül Nehri (Wisła)
Wawel’in hemen eteklerinde uzanan Vistül Nehri, şehre sakin bir zarafet katıyor. Nehir boyunca yürüyüş yapmak, banklarda oturmak ya da gün batımında sandal gezintisi yapmak çok keyifli. Eğer yaz aylarında giderseniz, nehir kıyısında kurulan yüzen barlar ve kafeler sizi çağıracaktır. Hafif bir rüzgâr, fonda caz melodileri ve elinizde bir Polonya birası... Daha ne olsun?
Kazimierz – Yahudi Mahallesi
Krakow’un en karakteristik bölgelerinden biri olan Kazimierz, yüzyıllar boyunca Yahudi topluluğuna ev sahipliği yapmıştır. Bugün hâlâ bu kültürün izleri sinagoglarda, mezarlıklarda ve sokak aralarındaki atmosferde hissediliyor. Aynı zamanda Kazimierz, sanatı, sokak lezzetleri ve gece hayatıyla canlı bir bölgeye dönüşmüş durumda.
Dar arnavut kaldırımlı sokakları, pastel renkli binaları ve duvarlardaki grafitileriyle Kazimierz’de yürümek oldukça zevkli. Sokak aralarında küçük pasajlar, antikacılar, bohem kafeler ve vintage dükkanlar sizi bekliyor.
Plac Nowy (Yeni Meydan)
Kazimierz’in kalbi sayılan bu küçük meydan gün boyunca hareketlidir. Ortasında yer alan yuvarlak yapıdan çeşitli atıştırmalıklar alabilirsiniz. Özellikle “zapiekanka” adı verilen Polonya usulü uzun pizzamsı sandviçler burada çok meşhurdur. Üzerine mantar, peynir, sosis ya da ne isterseniz ekletebilirsiniz. Hem lezzetli hem ucuz.
Kazimierz’de gününüzü tarihi sinagoglar ve Schindler’in izinde geçirdikten sonra, bu meydan ve çevresindeki sokaklar size hem karnınızı doyurma hem de şehri hissetme fırsatı sunar. Hatta akşam olunca sadece bir yere oturmak yetmez, birkaçını turlamak bile isteyebilirsiniz.
Schindler’in Listesi'nin İzinde
Steven Spielberg’in Schindler’in Listesi filmi, Kazimierz’in bazı sokaklarında çekilmiştir. Özellikle Józefa Sokağı üzerindeki eski pasajlar ve avlular film sahneleriyle özdeşleşmiş durumda. Bu sokaklarda gezerken filmden kareler gözünüzde canlanıyor.
Schindler’in Fabrikası
Kazimierz’e yürüme mesafesinde olan Oskar Schindler’in Emaye Fabrikası, Nazi işgali döneminde Krakow’da yaşananlara odaklanan bir müzeye dönüştürülmüştür. Biz sadece önünden geçtik; gezme fırsatımız olmadı.
Tarihi Sinagoglar
Kazimierz’de mutlaka görülmesi gereken yapılar arasında Remuh Sinagogu ve Mezarlığı, Tempel Sinagogu ve birkaç küçük ibadethane daha vardır. Hâlâ aktif olan sinagoglar olduğu gibi, kültürel etkinliklere ev sahipliği yapanlar da bulunmaktadır.
Kazimierz, Krakow’un sadece tarihiyle değil, ruhundaki çeşitlilik ve dayanıklılıkla da özel bir yerdir. Sessiz bir ara sokakta geçmişin izlerine dokunabilir, köşedeki kafede yerel bir tatla bugüne dönebilirsiniz.
Auschwitz–Birkenau Toplama Kampları
Krakow’un yaklaşık 70 km batısında yer alan Auschwitz–Birkenau kamplarını ziyaret edip etmeme konusunda başta oldukça kararsız kaldım. Yıllarca pek çok filme konu olmuş, kitaplara, belgesellere ilham vermiş bu insanlık suçunun işlendiği yerle yüz yüze gelmeye hazır mıydım, emin değildim. Ama Krakow’a kadar gelip de görmeden dönmek bana eksik bir seyahat gibi geldi. Sonunda gitmeye karar verdim. Ancak bu kararı son dakikada verdiğim için bilet bulmakta zorlandım ve normalinden daha fazla ücret ödedim. O yüzden size tavsiyem şu: Eğer gitmeyi düşünüyorsanız, biletinizi mutlaka önceden alın.
Auschwitz, Naziler tarafından kurulmuş en büyük toplama ve imha kampıdır.
1940–1945 yılları arasında bu kamplarda 1,5 milyondan fazla insan öldürülmüştür. Yahudiler başta olmak üzere Romanlar, Polonyalılar, Sovyet savaş esirleri, LGBT bireyler ve farklı muhalif gruplar burada sistematik olarak yok edilmiştir. Kampa gelen insanların çoğu kapıdan girerken neyle karşılaşacaklarını bilmiyordu. “Arbeit macht frei” – “Çalışmak özgürleştirir” yazılı demir kapıdan geçen birçok insan için orası, bir daha çıkılamayacak bir yerdi.
Bugün bu alan bir müze; ama aslında bir anma yeri, sessiz bir yüzleşme mekânıdır. İnsanın insana yaptığı zulmü gözünüzle görmek gerçekten sarsıcı bir deneyim.
Nasıl Gidilir?
Kamplara gitmenin en pratik yolu tura katılmaktır. Krakow’dan sabah saatlerinde hareket eden minibüslerle yaklaşık 1,5 saatte kamp alanına ulaşılıyor. Turlar genellikle hem Auschwitz I (ana kamp) hem de Birkenau (ölüm kampı) alanını kapsıyor.
Rehberli turlar, hem tarihi daha iyi kavramanızı sağlıyor hem de kamp alanında yönünüzü bulmayı kolaylaştırıyor. Bizim rehberimiz oldukça bilgiliydi ve olayları politik arka planıyla birlikte anlattı. Umarım sizin karşınıza da böyle biri çıkar.
Tur Fiyatları ve Alternatifler
Rehberli turlar genellikle 150–200 PLN (yaklaşık 35–45 Euro) arasında değişiyor. Bu fiyata ulaşım, giriş bileti ve İngilizce rehberlik dahil. Alternatif olarak kendi ulaşımınızı sağlayıp yalnızca kamp içi rehberli tura da katılabilirsiniz. Bireysel ziyaretlerde bile önceden rezervasyon zorunludur: https://visit.auschwitz.org
Rehbersiz giriş sadece belli saatlerde mümkündür ve kontenjan ilesınırlıdır.
Ortalama Ziyaret Süresi
3,5–4 saat kadar sürüyor. Yanınıza mutlaka su alın, rahat ayakkabılar giyin. Kamp içinde belirli alanlarda fotoğraf çekimine izin veriliyor; buna özen göstermek önemli. Bazı bölümler sessizlikle ziyaret edilmesi istenen alanlardır; orada sadece sessizce durmak bile yeterince anlatıcı oluyor.
Not: Bu kamplarda çektiğim fotoğrafları paylaşmayı tercih etmeyeceğim. Bazı anlar, sadece yaşanmalı; gösterilerek değil, hissedilerek hatırlanmalı.
Krakow’da Ne Yenir, Nerede Yenir? – Küçük Bir Yeme-İçme Rehberi
Krakow sadece tarihiyle değil, lezzetleriyle de unutulmaz bir şehirdir. Hem yerel tatlar hem de dünya mutfağı seçenekleri açısından oldukça zengindir. Aşağıda hem bizim gittiğimiz yerlerden hem de önerilen birkaç popüler mekândan bahsedeceğim. Fiyatlar genel olarak Avrupa ortalamasına göre uygundur. Ortalama bir restoranda kişi başı 8–15 euro arasında doyabilirsiniz.
Hala Forum
Eski bir otelin dönüştürülmesiyle oluşan alternatif bir yaşam ve yeme içme alanı. Nehir kenarında, gençlerin takıldığı, sokak lezzetleri, craft bira ve yaratıcı mutfak karışımı bir yer. Gidip oturmasanız bile uğrayıp atmosferini görmek isteyebilirsiniz. Hafta sonları açık hava partileri, DJ performansları oluyor.
Hevre
Krakow’un eski Yahudi Mahallesi Kazimierz’deki tarihi bir sinagog binasından dönüştürülmüş nostaljik ve bohem bir kafe-restoran. Sabahları kahve ve kruvasan için ideal, akşamlarıysa şarap ya da kokteyl eşliğinde atıştırmalık bir şeyler için şahane.
House of Beer
Adı üzerinde: yerel ve uluslararası onlarca bira çeşidi, yanında da kanat menüsü efsane. Krakow’da çok popüler bir mekân. Kanatlar gerçekten doyurucu.
Miód Malina (Eski Şehir)
Kırmızı kadife perdeler, kristal avizeler… Ama sadece şıklık değil, yemekler de harika. Geleneksel mutfak.
Krakow’da Kahve, Vegan Lezzetler ve Glutensiz Duraklar
Krakow’da kahve makanları ve özel beslenme tercihlerine uygun yemekler bulmak hiç zor değil. Özellikle genç nüfusun çokluğu sayesinde şehirde üçüncü dalga kahveciler, vejetaryen/vegan restoranlar ve gluten free menüler oldukça yaygın.
İşte hem bizim deneyimlerimiz hem de önerebileceğim bazı tatlı duraklar:
Fable Café:
Krakow’da içeri girince “İyi ki geldim” dedirten yerlerden biri. İki şubesi var ama ben, St. Mary Bazilikası’na çıkan Gotik sokaklardan birinde olan şubesine gittim. Dekorasyon vintage, kitaplıklar, eski daktilolar... Sanki film seti gibi. Kahveleri başarılı, tatlıları da lezzetli. Sessizce oturup yazı yazmak isteyenler için ideal.
Not: Cappuccino’su + balkabaklı kek menüsü hala aklımda.
Massolit Books & Café:
Hem ikinci el İngilizce kitapçı hem kafe. Kahve içip kitap karıştırmalık yerlerden. Tatlı bir soluklanma noktası. Vegan kek ve süt alternatifi arayanlara da hitap ediyor.
Vegab:
Polonya usulü vegan döner! Hem hızlı hem eğlenceli bir sokak lezzeti. Sosları çok seviliyor, porsiyonlar büyük. Veganlar için fast food cenneti diyebiliriz.
Momo:
Sakin, lokal ve samimi bir restoran. Vejetaryen ve vegan mutfağa odaklanıyor. Günlük menüleri var. Glutensiz çorbalar ve salatalar da mevcut. Çok gösterişli değil ama lezzetli ve sağlıklı.