Düzgün Baba

Düzgün Baba, bir ziyaret yeri. Düzgün Baba, Tunceli'den yaklaşık 1 saat uzaklıkta bir yerde. Nazımiye ilçesinden geçerek gidiliyor. Düzgün Baba'nın yeri Düzgün Baba Dağı diye adlandırılan bir dağın tepesinde bulunuyor. Dağın her iki eteğinde birer Cemevi var. İnsanlar bu Cem Evlerinde kurban kesip ihtiyacı olanlara dağıtıyorlar. Bir de "çıralık" denen bir olgu var. Buraya geldiğinizde orada bulunan bazı kişiler sizden "çıralık" isteyebilirler. Siz tercihinize göre ufak miktarda para da verebilirsiniz, veya önceden almış olduğunuz "çıralık" olarak dağıtılacak kuruyemişlerden de verebilirsiniz. Düzgün Baba Dağına çıkış 2 km sürüyor. Tepe noktası 2100m yükseklikte. Yaklaşık 1,5 saatte çıkabilirsiniz. Düzgün Baba'ya çıplak ayakla çıkmanın daha kutsal olduğuna inanılıyor. Bir de söylendine göre yukarıdaki mağaralarda uyuyup rüya görürseniz, gördüğünüz rüya gerçekleşirmiş. Ayrıca tepede bulunan Düzgün Baba'nın sır olduğuna (kayıplara karıştığına) inanılan yerin çevresi çıplak ayakla dolaşılıyor.

Efsane
Hz. Ali evlatlarından 7. İmam Musa Kazım'ın neslinden büyük Türk mutasavvufu Hacı Bektaş-ı Veli, Xlll'ncü Yüzyıl'da (Anadolu Selçuklu Devleti döneminde) Horasan'dan ayrılıp, 1264 yılında Erzincan üzerinden Anadolu'ya geçerken, o zamanlarda halkı arasında Zerdüşt dini özelliklerine de rastlanan Dersim bölgesine Aleviliği anlatmak için üç halife gönderir. Bu halifelerden birincisi, Şah Kasan/Kasan Halife'dir ve Pertek ile Hozat tarafına gider. Bu halifelerden ikincisinin Kalmamsır olduğu ve bir inanışa göre, Büyükyurt tarafında sırra erip kaybolduğu söylenmektedir. Diğer bir inanışa göre ise, Günlüce köyünde yaşamış ve orada ölmüştür.

Bu halifelerden üçüncüsü, (8'nci imam Ali Rıza'nın oğullarından) Seyyid Mahmud Hayrani olup, Mazgirt Dedebağ (Bağın) köyü ve Nazimiye Bostanlı köyü bölgesinde bir süre kaldığına ve sonra Konya ili Akşehir ilcesine döndüğüne ve orada 1268 yılında öldüğüne inanılır. (Halen türbesi Akşehir'dedir.) İnanışa göre, oğlu (kardeşi veya amcası da olabilir) Hacı Kureyş, Bostanlı köyü Zeve mezrasında yaşamıştır, işte onun da (muhtemelen birinci) oğlu Şah Haydar/Ak Haydar'dır.

Bazı araştırmacılara göre, Şah Haydar, Silvan'da öldürülen ve Zazalar tarafından Tunceli bölgesine getirilerek sonradan Sultan Baba/Tacik Baba ismiyle anılan ve ziyaret yeri haline getirilen dağa gömülen Celaleddin Harzemşah'ın komutanlarından/beyierinden biridir. Celaleddin Harzemşah'ın diğer beyleri gibi, bir süre Selçuklu Sultanı'na bağlı kalmış ise de daha sonradan başkaldırarak Tunceli bölgesindeki dağlara sığınmıştır.

Bazı araştırmalara göre ise, seyyidler dönemi öncesi bölge mitolojisinde yer alan bir figürdür (bölgeyi en çok etkisi altında bırakan Sümerler döneminden kalma kutsal değerlerden biridir ya da İran halklarının tanrı Mithrasi'na ait kültün bir devamı durumundadır) ve kaynaşma sürecinde o, Kureyş Baba'nın oğlu olarak bir kutsal dağ biçiminde yaşamım sürdürmektedir. Hititlerin gök/fırtına tanrısı ile dahi bir benzerliği vardır.Kendisi, (güneş ya da gök tanrılarının simgesi olan) bir kartalla simgelenir ve gökyüzünde kanat çırptığına inanılır. Haskar/Haskal, Jel/Zel ve Karsniye/Karsni/Kesni isimlerinde üç kızkardeşi vardır. Bugün bunlar da bölgedeki dağ isimleri olarak bilinmektedir. Haskar, Düzgün Baba'nın en küçük ve en sevdiği kızkardeşi olduğundan yanıbaşındadır. Karsniye ise her sonbaharda Düzgün Baba'ya dört tane dağ keçisi göndermektedir.

Efsaneye göre, Şah Haydar, Bostanlı köyü Zeve mezrası yakınlarındaki Zergovit Tepesi'nde yaptığı evinde, hayvanlarım otlatıp onlarla ilgilenmektedir. Yaz-kış hayvanlarım en iyi şekilde beslemektedir.Özellikle kışın en çetin günlerinde bile hayvanlar besili olmaktadır. Bu durum babası Kureyş'in dikkatini çeker ve "Hele bir bahayım, kışın ortasında hayvanlara ne yediriyor?" diyerek, hayvanların bulunduğu yere gelir. Bu sırada Şah Haydar, elindeki çubuğunu kuru meşe ağaçlarına dokundurmaktadır. Çubuğun değdiği her ağaç yeşermekte ve hayvanlar da bu taze yaprak ve sürgünleri yemektedir. Kureyş Baba, sessizce geri dönmek ister. Ancak, o sırada bir keçi aksırmaya başlar. Şah Haydar ise keçiye dönerek, "Ne oldu? Babam Derviş Kureyş'i mi (Mahmud'u mu) gördün ki bu kadar hapşırırsın?" der ve arkasına baktığında,kendisine görünmeden gitmeye çalışan babasını görür. Babasına ismi (ve lakabı) ile hitap ettiği için çok utanır ve mahcubiyetinden dolayı Düzgünbaba Dağı denilen tepeye çıkar. Rivayet olunur ki, Şah Haydar, babasına ismen hitap ettiği için kaçtığı zaman, ayağında kışın karda giyilen hedik veya lekan varmış. Bu hediklerle Zergovit Tepesi'nden Düzgünbaba Tepesi'ne kadar (takriben beş kilometre) üç adım atmış ve bastığı her yerde hedikler taşa iz bırakmış olup, bu izler hala durmaktadır. İki tanesi (40 gün süreyle) çile doldurmak için yaşamaya başladığı "Çele" ismi verilen mağaranın içindedir.

Burada yaşamaya başlayan Şah Haydar'ın bir iki gündür eve gelmemesinden şüphelenen annesi, durumu babasına bildirir. Kureyş Baba, müritlerinden bazılarım onu aramaya ve durumunu öğrenmeye gönderir. Müritler, onu 2100 metre yükseklikteki bu tepede bir mağarada bulurlar ve durumunun iyi olduğunu öğrendikten sonra tekrar Zeve'ye dönerler. Babasına "Durumu düzgündü, merak edilecek bir şey yok.Selam ve hürmet eder, ellerinizden öper."derler. Bu "durumu düzgündü" sözü dilden dile dolaşır ve asıl adı Şah Haydar olan bu zata, artık bir süre sonra Düzgün Baba olarak bir isim atfedilir. O günden bu güne Düzgün Baba olarak söylenegelir.

Kaynak: http://www.alevileriz.biz/